15 Mart 2014 Cumartesi

Aşk Filmi dediğin... "Bi Küçük Eylül Meselesi"


Sinemamızın son 20 yılına "Yeni Türk Sineması" diyebiliriz. 12 Eylül sonrası 15 yıla yakın süren bir Fetret Devri'ne giren sektör 90'ların ikinci yarısında yaşadığı yeniden doğuş ile yılda 60'dan fazla filmi vizyona taşır bir hale geldi.

Ticari kaygılar neticesinde daha çok komedi ya da milliyetçilik soslu aksiyon filmleri izlediğimiz-çektiğimiz bu yıllarda "sanat sineması" dediğimiz türü bir kenara koyarsak en çok ihmal edilen ise "aşk" oldu. Tabi  "aşk filmi" ya da "romantizm dozu yüksek" etiketleri taşıyan filmle üretildi ancak aslolan  yani "aşk" genellikle ikinci planda kaldı. Bahsettiğimiz türden filmlerde asıl mesele her daim sosyalist mücadele, hayat kavgası, köşeyi dönme hırsı vs. oldu, aşk ise sadece izleyici kitlesini çeşitlendirmek için eklenmiş çoğunlukla eğreti duran bir yan konu....

Issız Adam gibi iyi filmler de izledik elbette bu süreçte ancak 3 hafta önce vizyonla tanışan "Bi Küçük Eylül Meselesi" aşkı ve aşığı "tertemiz" bir anlatılma izleyiciye sunmada diğerlerinden ayrı bir yer edindi kendine.

Tv dizilerinden tanıdığımız Kerem Deren ilk yönetmenlik deneyiminde aklı havada, dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden İstanbullu Eylül ile hayata karşı ürkek aşka da bir o kadar aç Bozcaadalı ressam Tek'in bağ bozumu gibi gelip geçen aşk hikayesine odaklanıyor.

Açılış sekansıyla birlikte Eylül'ün uçarı ve sadece kendisine yer olan hayatıyla karşılaşıyoruz. Eğlenceli, umursamaz, özgür... Karikatürize edilmiş gibi duran bir İstanbul kız Eylül. Yaşam sevinci halleriyle başlayan güneşli bir günü trafik kazası ve akabinde yaşadığı hafıza kaybı neticesinde unutmak istedikleriyle yüzleşmeye başlıyor Eylül.

Sondan başlayıp saat yönünün tersine doğru ilerleyen film giriş ve gelişme bölümünün bir kısmında ciddi anlatım sıkıntıları çekiyor. İzleyiciyi konunun içine çekme güçlüğü Eylül'ün dış ses anlatımıyla giderilmeye çalışılmış ki sinemasal olarak pek tuttuğum bir yöntem olduğu söylenemez.

Filmin ikinci yarısına doğru Eylül ve Tek'in aşklarının alevlenmesi, anlatımdaki güzelliğin doruğa ulaşması ve Bozcaada'nın tüm güzelliğiyle bu anlatıma destek çıkması ile birlikte film kanatlanıyor adeta.

Günün dünveyi kaygılarına fazlaca takılarak ıskaladığımız mucizeler her inansın akılını az çok kurcalar. "Bi Küçük Eylül Meselesi" de aynı noktadan hareket ediyor. Kendini tam da mucizenin kollarına bırakmak üzereyken günlük korkuları ve takıntıları sonucu rüyadan uyanan Eylül ile o mucizenin tam da kendisi olan Tek aşkın sosyolojik-psikolojik boyutunu derinlemesine yansıtıyorlar.

"Aşık olmak için fazla neşeliyim" diyen Eylül'ün başlattığı her şey yine onun tarafından sonlandırılıyor. Filmin takdir ettiğim yanı, aşkın imkansızlığı ya da sınıflararası aşk gibi konulara saplanmayıp, aşkı ajite etmeden tüm duruluğuyla yansıtıyor oluşu. Bozcaada'nın sunduğu pastoral arka plan da bu anlatıma büyük katkı yapıyor.



Farah Zeynep Abdullah, Eylül rolünde kariyerinin doruklarında bir performans sergilerken Tek'e hayat veren Engün Akyürek'in standart üstü oyunu Farah Zeynep Abdullah'ın gölgesinde kalmaktan kurtulamıyor. Nil Karaibrahimgil'in seslendirdiği "Kanatlarım Var Ruhumda" adlı şarkı da son zamanlarda dinlediğim en uyumlu ve güzel film şarkısı.


Sonuç olarak "Bi Küçük Eylül Meselesi" "aşk filmi" sıfatını sonuna kadar hak ediyor. Film bitiminde eğer sahipseniz aşkınıza daha da fazla sarılmak isteyeceksiniz. Yaklaşan yaz ayları neticesinde kalbinize saplanacak olan Bozcaada'ya gitme sevdası da cabası.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder