Erken kalktığınız bir pazar sabahında genel olarak ilk işimiz televizyonu kurcalamak olur. 9478 kez tekrarı yayınlanan yerli diziler ya da küflü westernler dışında pek bir seçeneğimiz olmadığını anlamamız da çok uzun sürmez. Bu pazar aynı sıkıntıyı ben de yaşadığımdan, izlemekte bir hayli geciktiğim Yozgat Blues'u pazar sabahının sessizliğine ortak ettim.
İlk filmi Uzak İhtimal ile olumlu eleştirilere alan Mahmut Fazıl Coşkun ikinci filminde sanatsal kaygıları yüksek ancak her anlamda "olmuş" bir filmle karşımıza çıkıyor. Altın Koza'yı 6 ödülle silip süpüren, Varşova'dan da Fipresci Ödülüyle dönen Yozgat Blues...
Kurslarda müzik öğretmenliği yaparak hayata bir noktadan tutunan, orta yaşlı, beklentisiz Yavuz ile genç ama "kaybeden" Neşe'nin müziklerini icra etmek amacıyla İstanbul'dan Yozgat yoluna düşmeleri üzerine kurgulanıyor film. Ünlü Rus yönetmen Andrei Zvyagintsev ya da Nuri Bilge Ceylan'ın filmlerinden sıklıkla karşılaştığımız "kırsal ve taşra" Mahmut Fazıl Coşkun'a da ev sahipliği yapıyor.- Dingin bir film yapmak için taşradan daha iyi bir seçenek olmadığını hatta işin biraz kolayına kaçıldığını da düşünmüyor değilim son zamanlarda.-
Hayata karşı (soğuk ve beklentisiz) duruşlarından olsa gerek hiçbir kültür şoku ya da garipseme yaşamadan yerleştikleri Yozgat'da da sudan çıkmış balık olmanın ötesine geçemiyorlar. Kaliteli olduklarına inandıkları müzikleri "kitsch" ve güncel olanın yanında ezilip gidiyor haliyle. Oyunculukların da özellikle soğuk ve duygusuz kurgulanmış olmasından dolayı ciddi ve sakin bir tonda ilerliyor filme dair her şey.
Yozgatlı karakterler Sabri ve Kamil için filmin en orjinal tipleri de diyebiliriz. Diğer tüm karakterler gibi "çıkış" kapısına doğru bir arayış içindeki Sabri ve olduğundan iki numara büyük görünmeye çalışan Kamil... Biraz faydacı amaçla olsa da Neşe'yi de ortak etmeye çalışıyorlar bu arayışa. Yavaş yavaş gerçeğiyle yüzleşen herkes gibi Neşe de bulduğu ilk kolay ve elde edilebilir şansı değerlendirmekten geri kalmıyor.
Yavuz'u asri zamanların Muhsin Bey'i diye de nitelendirebiliriz. Muhsin Bey'in arabeske karşı verdiği savaşı 2010'ların dünyasında popüler ve pazarlanabilir olana karşı veriyor Yavuz da. Gece kulübü, lokanta ya da terzi... tüm bu mekanlarda kulağının içine kadar sokulan ucuzluğa karşı çareleri bir bir tüketerek de olsa direnmeye çalışıyor. Sağlı sollu darbeler yakasını bırakmazken yitirmeye başladığı her şey gibi bir umut gibi adandığı Neşe de ilk çıkışta sağ şeride geçiyor...
Sinemasal dokunun güzelliği ve atmosferin yerli yerinde müzik kullanımı ile birlikte filme büyük güç ve kalite kattığını söylemek gerek. Filme adını da veren Yozgat, tıpkı Yavuz'un hayatı gibi "grinin bir tonu" olarak tamamlayıcı unsur görevini hakkıyla ifa ediyor. Yavuz'da Ercan Kesal, Kamil'de ise Nadir Sarıbacak takdir edilesi oyunculuklar çıkarırken Ayça Damgacı ve Tansu Biçer'de rollerinin altından kalkmayı başarmışlar.
Sonuç olarak sinemamızın son yıllardaki en nitelikli işlerinden biri karşımızda duruyor. Her sinemaseverin "izlendi" listesinde olması gereken bir yapım: Yozgat Blues.
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil